top of page

Kendine yaslan, hiç bir şey değilsin, bırak kaplan seni yesin


ree

Gucci’nin “The Tiger” filmi ilk bakışta bir moda kampanyası gibi duruyor. Oysa film, lüksün yeni anlatısına dair daha karanlık bir şey sunuyor: İnsan ancak kırıldığında görünür.

Bu tema yeni değil.Tom Ford’un Nocturnal Animals (2016) filminde de aynı gerilim vardı: Şık, steril, kusursuz görünen yaşamlardaki kırılganlıklar. Küçük bir elektrik kaçağı gibi hep orada duruyor. Güzel ambalajlanmış varoluş krizi.

Gucci’nin hikayesinde iki soru belirleyici:

1 “Odada bir kaplan olsa ne yaparsın?” 2 “Beni nasıl görüyorsun?”

Bu sorular, varoluşsal sorular. İnsanın kendini dış gözle kurduğu, iç referansın daha zayıf olduğu hayatlarda, bu soruların cevabı hoyrat bir dürüstlükle gelir. Filmde çocuk, annesine şöyle der:

“Hiçbir şey değilsin. Bırak kaplan seni yesin.”

Bu cümle çok patavatsız görünse de rahatlamaya teşvik ediyor. Kendine yaslanmaya, kendi frekansını duymaya çalışan biri için kaplan gayet rahatlatıcı çünkü yok olma fikri, üstlendiği rollerin yükünden daha hafif.

Buradaki “kaplan”, dış dünyanın baskısı değil; insanın kendi iç gerçeğinin kapıya dayanmış hali. Kaçınılmaz, yutucu, bozucu… ama aynı zamanda özgürleştirici.

Tom Ford’un estetiğinde olduğu gibi, burada da kırılma bir çeşit arınmadır. Görünmez olan görünür olur; steril hayatın çatlakları, hakikati sızdırır. Tom Ford'un filmindeki Edward da Gucci'deki anne de zayıflıktan gocunmazlar artık. Tom Ford’un kurduğu ironide gerçek hayatta güçlü olamayan Edward, güçlü bir intikam hikayesi yazar.

Edward gerçek hayatta “güçlü” bir erkek olamadı.Ama romanında:

  • karısını öldürenleri cezalandıran,

  • yüzleşen,

  • intikam alan,

  • sesini duyan,

  • kendini gerçekleştiren bir karakter yarattı.

Gerçek hayatta yapamadığını, kurguda yaptı.

Karısı Susan’ın ona yüklediği “güçlü erkek olamama” ithamını tersine çevirdi:

“Sen bana güçlü olmadığımı söyledin.Şimdi güçlü bir hikaye yazdım.Ve seni bu hikayeye almadım.”

Bu, Susan için ölümcül bir yüzleşmedir.

Gucci’nin bu dili tercih etmesi, markanın stratejik bir dönüşümüne işaret ediyor: Lüks kusursuzluk üzerinden değil, kırılganlık ve gerçeklik üzerinden konumlanıyor. Moda, duygusal deneyimi satıyor. Kaplan ise bu deneyimin ritüeli: Yok oluşla temas eden bir yeniden doğuş ve elinden geldiğince iyi olma ihtimali.

Dış gözle mi yoksa kendimize yaslanarak, yeterince iyi olarak mı yaşayalım?

Kendine yaslanabilenler kaplandan korkmaz ve onun tarafından yenmeyi bir tür rahatlama olarak görür. Çünkü tehdit dışarıda değil, kontrol edilebilir bir iç gerçekliktedir.

ree

 
 
 

Yorumlar


bottom of page